Kaybettiklerim ve O

Hayata dair ilk hatırladıklarım babamın hikayesi olmuştur. 1980 12 Eylül darbesine giden yolda ailece çektiğimiz acılar, yaşadığımız o korku dolu günler ile ilgili beynimin bana yaşamım boyunca unutturmadığı siüetlerle doludur.

Gözaltına alınan insanların masum bile olsalar ortadan kaybolduğu, emniyet müdürlüklerinin 5. katlarından intihar! ettikleri günlerdi onlar. Her operasyonda mutlaka bizim eve de uğrardı asker ve polis amcalar. Öyle derdik o zamanlar kardeşimle. Amcaydı onlar. Babamın evin girişindeki askıda her zaman ceketi ve 2 paket sigarası hazırdı. Hep beklenirdi. Gidişi de dönüşü de babamın.

Mesela ben babamla hiç balığa gidemedim, hiç maça gidemedim, hiç tatile gidemedim. Başkalarının babaları okulun maçlarına gelirken benim babam hep ya içerdeydi ya da bir toplantıda. O zamanlar o ve arkadaşları inandıkları şeyin peşinden koştular hep. Bu ülkeyi bu cendereden nasıl kurtaracaklarını tartışırken, bu yolda hapisi, ölümü göze alırken ailelerini hep ikinci plâna attılar. Çocuk beynimizle bunları anlamıyorduk o zaman. O niye yok diye sorduğumda anneme gözleri dolardı kadıncağızın. Onlar kötü insan değillerdi. Yaşadıklarını hiçbir zaman haketmediler. İnsan üstü bir güç ile tüm işkencelere karşı durdular. Tek istedikleri özgür ve bağımsız bir ülke idi.

Hiçbir zaman bir baba oğul ilişkisi yaşayamadık onunla. İdealleri hep önümüzdeydi bizim. Bundan dolayı zaman zaman suçlasam da onu hep anladım ne yapmaya çalıştığını. Benim ve benim gibi bir neslin önünü açmaya çalıştı o. Neden sen de başkalarının babaları gibi "bana ne" demedin ki?

İşte böyle Kenan Amca. Sabah gazetelerde hastaheneye kaldırıldığını okuyunca aklıma geliverdi bütün bunlar. Sakın ölme. Gideceğin yerde seni bekleyenler var çünkü. Ellerinde çiçekler yok ama.

Bu arada Kenan Evren'in Atatürk'ün cenazesinde asteğmen rütbesi ile çelenk taşıdığını biliyor musunuz?

Hiç yorum yok: