Life is...

Aç karnına içilen sigaralar, işe giderken her sabah aynı yerde aynı insanları görmenin verdiği iğrenç duygu, baskıyla geçen hayat, rakamlarla yoğrulan hislerim, gazetelerdeki yapış yapış haberler, süslü püslü haber spikerleri, makyajlı yüzler ve bu makyajla kapanmayan yaralar, yorgun gözler, gıcık ola ola günaydınlar, camdan dışarı bile bakamamak, her pencerede başka bir ızdırap, içimi ısıtan güneş, sonra tekrar sigara, büyük bir aile olmanın, bunun bir parçası olmanın verdiği yalnızlık, şehir züppeleri, plazalar, görsel bir şölen içinde ayin gibi çıldırmalar, bol sıfırlı maaşlar, bol sıfırlı beyinler, onlardan olmamanın verdiği zevk, her adımda hissedilen boşluk, konsantre ilişkiler, küçük boyutlu şehir insanlarının büyük istekleri, para, seks, arkaya bakmadan gidilen uzun yolculuklar, şehre salınan parfüm kokuları, ama yine de kötü kokan şehir insanları, oluk oluk akan kan içinde yürüyen mayınlar, silahlar, korkudan büzüşen vücutlar, sarılmaya korkan insanlar yumağı, korna sesleri içinde duyulmayan çocuk sesleri, doğduğunuz evin hâlâ ayakta olmasının verdiği burukluk, aradan ne kadar zaman geçtiğinin hesabı, çocukluğa ait görüntüler, yaşlılığa ait beklentiler, bir ağaç olma isteği...

Bir sivrisinek gibi yaşamak bu.

Hiç yorum yok: