Life is...

Bir çıkış yolu. Bir kaçış. Bu mu aradığımız? Temiz havaya özlem mi? Birbirinin aynısı kalabalıklar içinde nasıl ve ne kadar farklılaşabiliriz? Neye hasretiz? Neyi özlüyoruz? Hayata her karşı çıkışımızda karşımıza dikilen ne? Korkularımız mı? Kurallarımız mı? Biz miyiz?

Neresinden tutarsak tutalım elimizde kalan bir hayat mı yaşadığımız? Oysa hayatın bir hayaller yumağı olduğunu görene kadar bitiyor değil mi öylesine. Hayal kurmazsak hayal kırıklığı da olmaz mı acaba?

Kim bilir belki de her günün sonunda yastığa başımızı koyduğumuzda yeni bir günün içinde buluyorsak kendimizi, bunun adı umut oluyordur. Hayal değil.

Hepimiz steril bir hayat istiyoruz. Temiz, el değmemiş, yakın, pürüzsüz... Ama hayat kötü. Yoksa neden uğraşalım ki onu iyi yapacağız diye. Hepimiz bunun için uğraşmıyor muyuz? Kötü olan bir şeyi düzeltmeye çalışmıyor muyuz? Bıraktığımız anda eski haline dönen sünger gibi. Sürekli bastırmak zorundayız. Sürekli tempolu olmak zorundayız. Sürekli sürekli olmak zorundayız. Bir süreklilik ve zorundalık içindeyiz.

Sonra?

Yoruluyoruz...

Kimimiz pes ediyor, kimimiz devam ediyor, kimimiz ise hiç bulaşmıyor...

Sonra?

Korkuyoruz...

Bunu tek başımıza yapamayız diye aklımız gidiyor. Beynimizi yiyoruz. Bir bulantı hali.

Bulantı...

Bulantı...

Bulantı...

Hiç yorum yok: