Sağır hayatlar

Yaşadıklarımıza göz ucuyla baktığımızda geride çoğu zaman sadece bir boşluk görüyoruz. İlerisini ise bir belirsizlik. Uzun uzun düşündüğümüzde bu boşluk ile belirsizlik arasında ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyoruz. Eskisi gibi mi yaşayacağız yoksa belirsizliğin içine mi dalacağız? Sonuçta elimizde olan şey yaşanmışlıklar, anılar, güzellikler, kötülükler, fotoğraflar, bir daha hiç gör(e)meyeceklerimiz. Kafamızı kaldırıp ileriye baktığımızda ise attığımız her adımın bu yaşanmışlıklar kategorisine gireceğini görüyoruz. Her saniye bir geçmiş oluyor. İster yavaş ister hızlı adım atın geçmiş ve gelecek var. Şimdiki zaman olamıyoruz hiç. O belirsizlik yumağı bir sis gibi etrafımızda iken adımlarımız yavaşlıyor. Gelecek dediğimiz şey o sisin arkasında gibi düşünüyoruz. Ama o sisin kendisi geleceğimiz aslında. Ne olduğunu bilmeden yaşıyor gibiyiz sanki. Ne kadar plân yaparsak yapalım geleceğe dair sonuçta kazanan hep o sis oluyor. Yanımızdan insanlar gelip geçiyor, başımızı omzumuzun üstünden arkaya doğru çevirip bakıyoruz. Düşünüyoruz. Ve yalnızız. Hayat çoğunlukla ne olduğumuzu sorgulamakla geçiyor. Yaşadığımız şey ne? Nefes alıp veriyoruz, seviyoruz, seviliyoruz, çalışıyoruz, okuyoruz, sevişiyoruz, gidiyoruz, geliyoruz... Bu ne? Kim ve ne için? Anlık hazlar için yaşıyor gibiyiz. Anlık. Geriye dönüp baktığımızda zaten hepsi "bir an" gibi değil mi? Size de öyle gelmiyor mu? Ne yaşarsak yaşayalım, ne kadar yaşarsak yaşayalım, hepsi "bir an". O bir anların birleşmesi mi bu yaşadığımız ve adına "hayat" dediğimiz şey. Yaşadıklarımıza sadece biraz "tat" katmak neden bu kadar zor? Sağdan soldan saldırı içinde değil miyiz sürekli?

"Hayata tutunmak" diye bir tabir var. Bırakın hayat size tutunsun.

Hiç yorum yok: