Life is...

İşte böyledir hayat. Nerede huzur buluyorsanız oradadır. Bazen çok ararsınız, bazen sadece karşınıza çıkıverir. Bazen de aramadığınız halde bulduğunuzda, aslında aradığınızı anlarsınız. Kimi zaman çabuk, kimi zaman ise uzun bir aradan sonra bulur sizi. Hayat.

Doğduğumuz andan itibaren yaşamaya başladığımızı zannediyorsunuz. Zannediyoruz. Bu kadar kolay mı yaşamak? Defalarca doğup defalarca öldüğümüzü görmüyor musunuz? Tek bir söz öldürürken bizi yaşanılanlara "hatıra" diyoruz.

Hepimizin bakış açısı farklıyken hayata nasıl olur da bir arada durabiliriz? İhanetler, kavgalar, yalanlar, dolanlar, savaşlar... Ne için? Olmayan bir yaşam için değil mi? Gerçek sevgiyi aradıkça tükeniyoruz. Gerçek dostluğu. Gerçeğin ta kendisini.

Aynadan yansıyanlar önümüzdeyken başka birine ne diyebilirsiniz? Önce kendimizi bilmemiz gerekmiyor mu? O aynalar sadece saçlarınızı düzeltin diye mi yapılıyor? Kaç dakika bakabiliyorsunuz gözlerinize? Bakın. Ne kadar da çirkinsiniz. Çirkiniz aslında.

Yaşadıklarımız sadece bir andan ibaret. Bu kadar. Habire biriktiriyoruz o anları. Cebimize, çekmecelerimize, dolaplarımıza, kitaplığımıza dolduruyoruz. Ama bütün hepsini birleştirsek bile o kadar an, başka bir an etmiyor işte. Daha fazla etmiyor. Nasıl etsin ki? Bari kendinize yalan söylemeyin.

Neyi düşünüyorsunuz? Kafanızdan geçen ne? Ne var aklınızda? Bunların kaçını paylaşıyorsunuz? Kendinize kurduğunuz o dünyada, etrafınızdaki duvarların içinde ne var? Bıkmadınız mı her seferinde aynı oyunu oynamaktan? Kimse bilmiyor diye mi aklınızdan geçenleri bu gülümsemeniz. Hiç durmayacaksınız değil mi?

Yaşamın iyi olduğunu düşünüp sonradan karamsar olmaktansa, kötü olduğunu anlayıp daha da mutlu olmak varken neden zorluyorsunuz kendinizi? Hepinizin cebine birer tane çakıl taşı koysam fark etmezsiniz bile.

Uzağa gidemiyoruz. Yakında olmak istemiyoruz. Klavye dünyamızda her tuşta başka birine ulaşıyoruz.

Aynaya bakın.

Görün.

Hayat güzel mi?

Değil mi?

Hiç yorum yok: