Nothing is real (re-post)

Bir zamanlardı. Ama ne zamanlardı. Gün aydınlanır, biz aydınlanırdık. Hayallerimiz vardı. Gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz hayaller. Hislerimiz vardı. Gerçek olmasın diye dua ettiğimiz hisler. Ne durduğumuz yer belliydi ne de durmadığımız. Hep oradaydık ama değildik. Olmak isterdik, olamazdık. Parantez içlerinde gezindik durduk hep. Her seferinde yeni bir parantez. Geçmiş yoktu. Gelecek zaten yoktu. Olmamalıydı. Olmayınca bitti. Bitince olamadı. Kimse anlamadı. Uzaktı, uzaktaydı. Ne oldu, nasıl oldu anlaşılamadı.

Hep şimdiki zamandı konuşulan. Şimdi. Ne gelecek zaman vardı ne de gidecek zaman. Ne geçmiş zaman vardı ne de geçmeyen zaman.

Engel bizdik. Ya da sizdiniz aslında. Onlar. Onlarca gün, gece, gündüz... Sıkıştık. İçini doldurduk sürekli. Doldurdukça sıkıştı, sıkıştıkça büyüdü. Bir hiç'lik vardı aramızda. Üstümüze gelen. Gitmeyen. Geldikçe uzaklaşan. İzin verilmeyen.

Eskidendi. Çok ya da az. Yakın ya da uzak zaman. Eskidendi. Ama eskimedi. Ne eskiciler geldiler, istediler. Vermedim.

Bir roman kahramanı yarattım kendime. Sonunda öldü. O sayfalar arasında. Parantezler içinde. Her yeni tümcede doğdu yeniden. Gün ile birlikte. Sonra sır oldu. Sırlarıyla gitti.

Hangisi gitti? Bilinmiyor. İkisi de aynı anda gidince, hangisi gitmiş sayılır ki?

Hikaye güzeldi.

Onlar güzeldi.

Bitmedi....

Hiç yorum yok: